Teknoloji, hızla gelişen küresel dünyadaki bu karmaşık düzende, insanların kendilerini konforlu hissetmeleri için, mekâna değer katmaya devam ediyor. Teknolojinin mekânla bütünleşmesi, tüm kuşakların ayak uydurabileceği bu süreci kolaylaştırıyor. Bu bütünleşme, büyük ölçekte “akıllı şehir” kavramı ile karşımıza çıkmakta. Peki, bu kavram bize neyi ifade ediyor? “Akıllı şehir” kavramının birçok farklı tanımı olsa da kısaca; teknolojiyi ve yenilikçi yaklaşımları kullanarak kent ölçeğindeki tüm problemlere, hayata değer katan çözümler üreten, daha yaşanabilir ve sürdürülebilir şehirler diyebiliriz.
Pandemi nedeniyle dünya çapında alınan önlemler yaşamı durma noktasına getirirken şehirler son aylarda oldukça sessiz ve ıssız durumdaydı. Birçoğumuz rutin sosyal ihtiyaçlarımızı özler hale geldik. Kafede dostlarımızla kahve yudumlamayı, toplu spor etkinliklerimizi, alışverişleri, caddelerde sadece yürümeyi bile. Tabii insanların sokaklardan çekilmesiyle azalan hava, trafik ve gürültü kirliliği de doğayı oldukça memnun etti.
Neyse ki alınan önlemlerin gevşetilmesi ile hayat normale dönmeye başladı. Yaşanılan bu olağanüstü deneyimin, ileride yaşam koşullarının nasıl daha sağlıklı ve kalıcı hale getirilebileceği birçok bilim insanı tarafından tartışılıyor. Tüm bu tartışmaların ışığında akıllı şehir kavramı daha da anlam kazanmış durumda. Bu kavramı destekleyen IOT, yapay zekâ ve 5G gibi kavramları daha sık duymaya başladık. Birçok şirketin iş akış şemaları, işleyiş biçimleri bu süreçte hızlı bir dönüşüm yaşıyor ve küçük-büyük şirket arasındaki fark hızla azalıyor. Uzmanlar bu denli önemli sonuçlar doğuran akıllı şehir uygulamalarının, salgını yavaşlatmak ve kent-insan ilişkisini daha sağlıklı hale getirmek adına kilit noktası olduğunu düşünüyor.
Bu düşünceyi güçlü kılan farklı bir yorum ise Birleşmiş Milletler’in Şehir Girişimleri Konseyi’nin başkanlığını yapan şehir plancısı Prof. Dr. Richard Sennett’ tan geliyor. Sennett, gökdelenler döneminin sona ermiş olabileceğini söylüyor. “Pandeminin bir sonucu olarak, şehir plancıları mekân olgusunu yeniden değerlendirmek zorunda kalacak. Bugüne kadar inşa ettiğimiz şeyler, tek bir amaca hizmet eden sabit, hareketsiz yapılardır.” diyerek, şehirlerin birden fazla amaca hizmet ederek sosyalleşmeye mekân sağlayan alanlar olduğunu vurguluyor.
Pandemi, her krizin aslında bir fırsat olduğunu unutturmayarak yaşadığımız bu kötü deneyimin, kentlerimizin geleceği için etkili bir süreç olduğunu gözler önüne seriyor.